10 Aralık 2010 Cuma

Yağmur

sevgili günlük. sabaha karşı yağmur sesiyle uyandım. nedense bir daha gözümü kapatmak istemedim. kapatmama gerek de yoktu. sabah zaten karanlık, sesler zaten yankılıydı. uzun uzun dinledim. ben dinledikçe o coştu. ve sana yazacak çok şeyim vardı ama aklım sanki boşalmış gibi tek bir şey geldi aklıma. unuttuğum bir şiir :

-1-
Neye uzansam soyut bir örümcek
Çıkıyor altından, tombulsu, titrek.
Camlarda yağ kandili kasabalar,
Sabahın gecesinden akşama dek.
Olasılık içinde, hiç olmayan
Bu masalı kimler yazar böyle pis,
Bunca yıldızsız ve ödlek!


Durma gel, tanımla beni!
Bu yağmurda taş bile eksik ve az,
Bu yağmurda her bilim ufak tefek.


-2-

Ölmüş etleri yokluyorum yoğun;

Kanlı çengelimi unutmak için.
En yalnız kamışlardan örülmez mi
İnce hasırlar? Neden bu yitmişlik?


Mavimsi akan kanında halkımın
"Su ver!"den daha yüklü dil bilmeyen
Bir güneş bitlenir, ilkel; kimdir o?
Bizi kimler ayırdı, birleşmeden?


Olanları anlamak zorundayız;
Bir düdük ötse ne demek? Ne demek
Doğurmayan topraklar? Ben ne demek?
Ne demek direnme? Kapılar, ölmek?

Yol yol kırbaç yaraları sırtımda,
İğrenç sancısı böğrümde geçmişin.
Bu akıl benim büyüttüğüm akıl,
Erimek ister evrensel doğruda.

Umutla bezenelim, tek yarınlı;
Kalksın düzlerdeki azılı duman!
Neyse, çıksın ortaya da görelim,
Ne demekse yaşam!
         Kolay ve ürkek. 


Oktay Rıfat - 1966

0 yorum:

Yorum Gönder

Takip Et